27 Temmuz 2013 Cumartesi
H.z ALİ'NİN OSMAN BİN HUNEYF-İ ENSARİYE MEKTUBU
Ehlibeyte gönül vermiş ve onu canı pahasına koruyan.Siz değerli canlara aşkı muhabbetle selamlarımı,sevgilerimi gönderiyorum.yüce ALLAHA hamd ve şükürlerimi sunarken tathir ayetiyle yüce allahın tertemiz kıldığı.EHLİBEYT mensuplarına en derin sevgilerimi selamlarımı sunuyorum.
Sevgili canlar h.z Ali'yi ve düşüncelrini ısrarla yazacağım.Çünki bizim evvela H.z Muhammed(s.a.a)la H.z Ali'yi çok iyi tanımamız ve idrak etmemiz gerekiyor.H.z Muhammed mustafa buyuruyorya,ben Alidenim Ali bendendir diye,işte gerçekten nübüvvetin son sultanı hatemül enbiya Muhammed Mustafanın ellerinde şekillenmiş,velayetin şahı şah Aliyyel Murtezayı sadece akılla değil gönül gözü ile de anlamamız gerekiyor.Bu gün müslüman coğrafyasının içinde bulunduğu,dehşetli ve bir o kadar insanlığa yakışmayan ölçüler içinde olması H.z Muhammed mustafayı(s.a.a)yaralamakta ve çok çok üzmektedir.Böyle bir inanaçmı getirdim müslümanlar biri birlerini kırsınlar diyemi ben çileler çektim diye üzülmüyormu sanıyorlar.İslamiyet(İÇİNDE) biri birini boğazlıyor insanlar farklılaştırılıp ayrıştırılıyor.Belki de yıllar yıllar sürecek(emevilerin)yaptıkları gibi nifak tohumları serpiliyor kalplere ve bunun helbette bir karşılığı olacaktır.Kuluna şah damarından daha yakın olan yaratıcı şeksiz şüphesiz her şeyi görüyor.Mutlaka yapılanların faturasını,ayrıştıran,ötekileştiren.bölücülük edendenlerden ciro edecktir.Gündeme dair söyleyeceklerimi burada virgüle ayırırken.Zamanını ayırıp kelimelerde aşkla karşılaşıp selamlaşacaığımız gönül dotlarına içtenlikle sevgilerimi gönderiyorum.
......Ey Huneyf!Basra eşrafından birinin seni ziyarete çağırdığını,oraya koşarak gittiğini,çeşit çeşit yemeklerin,kocaman kocaman kaselerin sana sunulduğunu öğrendim.
Oysa yoksulların(çağrılmayıp)kovulduğu,zenginlrin davet edildiği bir davete icabet edeceğini sanmıyordum.
Çiğnediğin lokmaya bir bak;(helal haram)açısıdan şüpheli olursa onu ağzından at;tam anlamıyla pak olduğunu bilirsen birazcık ye.Bilki,her kişinin uyduğu,yolundan gittiği,ilminin nuruyla ışıklandığı bir imam(ehlibeyt imamı) vardır.Yine bilki sizin imamınız,dünyasında eskimiş bir elbise ve iki lokma ekmeği ile yetinmektedir.
Elbette buna güç yetiremeyeceğinizi bilin.Ama takva ve ibadet telaşı ilee temiz ve iffetli olmaya çalışarak bana yardım edin.Allaha and olsunki ben,bu dünyanızda ne bir altın,nede gümüş külçeleri yığdım;ne ganimetlerden mal biriktirdim,ne üzerime yırtılmış elbisemden başka bir elbise aldım,nede dünyada bir karış toprağa sahip oldum.
Ancak geçinmeme yeticek kadar yiyecek aldım.
Gerçekten dünya,benim gözümde acı bir pelitten daha değersiz,daha bayağıdır.
Gökyüzünün gölgelendiği şu dünya yüzünde elimizde bir FEDEK vardı,ona da bir kısmı göz dikti,bir kısmı ise cömertlik ederek ondan el çektiler;Allah ne güzel hükmedicidir!
Ben fedeki veya başka yeri ne yapayım.Yarın bu nefsin konağı mezaRıdır.Onun karanlığında işleri kaybolur,haberi yok olur.Mezarcı onu geniş kazsa veya elleri ile genişletse bile taş kerpiç düşer arayı doldurur,toprak birikir,daracık hale gelir.
Büyük korku gününde güvene erişebilmem,sırtta ayağımı sabit kılabilmem için nefsimi şimdiden takva ile meşakkate alıştırmalıyım.
Eğer isteseydim balın safını,buğdayın halisini yemeye,ipek elbise giyinmeye yol bulabilirdim.
Fakat heyhat!Hicazda veya Yemende bir ekmek bile bulamayan,tokluk doyumluk denen şeye ulaşmyan nice yoksullar varken,nefsimin beni yenmesi,lezzetli yemekler yemeye götürmesi
nasıl mümkün olabilir!çevremde aç karınlar,susuzluktan yanmış ciğerler varken geceyi nasıl tok olarak geçirebilirim!ben şairin dediği duruma nasıl düşebilirim.
Çevremde tabaklanmış deriye muhtac olanlar,
Çiğeri yanmışlar varken;
Karnı tok olarak yatman,
Sana dert olarak yeter!
Bana"Müminlerin Emiri" denildikten sonra zamanın zorluklarında onlara ortak olmamaya,skıntılı yaşayışlarında onlara örnek olmamaya razı olurmuyum?
Ben temiz şeyleri yemekle meşgul olmak için yaratılmadım.
Ben derdi tasası yiyeceği olan bağlı veya işi gücü çöplükler arasında yiyecek aramak
olan, sahibinin maksadından haberi bile bulunmayan bir hayvan değilim.
işsiz güçsüz gezeyim,abesle meşgul olayım,sapıklık ipini çekeyim veya şaşkınlık yoluna gireyim diyede yaratılmadım.
Şöyle dediğinizi duyar gibiyim"Ebu talib'in oğlunun yediği buysa,zayıflıktan akranlarıyla savaşa yiğitlerle dövüşe gücü yetmez"
Bilinki sahralardaki ağaç daha katı ve sert;bağ bahçe içindeki ağaçlar ise daha zayıf ve naziktirler.çorak topraklarda biten ağaçların ateşi daha kuvvetli ve koruda daha geç söner.Ben resulullahın nurundan bir nur ve pazısının dirseği konumundayım.Vallahi,bütün araplar benimle savaşmak için bir birleriyle yardımlaşsalar bile yine ondan yüz çevirmem,imkanlar ölçüsünde ona koşar ve ekin aralarındaki taştan temizlensin diye yeryüzünü şu aksi ve ters adamdan(lanet muaviye) temizlemek için mücadele ederdim.
...Ey dünya,benden uzaklaş!Yularını boynuna attım(dilediğin yere git),pençenden kurtuldum,tuzaklarından sıyrıldım.sürçme yerlerinden uzak kaldım.Süslerinle güzelliğinlemahvettiğin ümmetler,oyunlarınla güldürüp aldattığın nesiller nerede?İşte onlar,kabirlerinde rehin olup yatöışlardır.(Ey dünya)Vallahi eğer,sen görünür bir şahsiyetle,tutulup dokunulabilir bir bende sahip olsaydın,uzun emellerle aldatıp sonra kandırarak helak çukuruna attığın ümmetler ve telef ettiğin,belalara uğrattığın,dönüşü olmayan,varanından haber alınamyan yerlere attığın sultanlar içinsana Allahın hadlerini uygulardım.Heyhat!senin sürçme yerlerine ayak basan kayarak düşer.Dalgalarına düşen boğulur;ama senin tuzaklarından uzaklaşan başarıya ermiştir.Senden kurtulupta selamete eren kimsenin geçimi dar olsa ne çıkar!Onun yanında dünyanın,zevale ermesi yakın bir gün gibidir.Benden uzak ol!Vallahi ben sana zelil edesin diye boyun eğmem.Beni istediğin yere çekesin diye irademi sana teslim etmem.Allaha'ın iredesi müstesna bir yeminle yemin olsunki nefsimi, katığı tuz olan bir ekmek parçasıyla yetinip sevinecek duruma gelinceye kadar terbiye ederim ve gözlerimden;suyu çekilmiş;akıntısı kurumuş bir pınar haline getirinceye kadar da göz yaşı dökerim.Otlayan,karnını doyurunca yan gelp yatan bir hayvan veya yayılıp doyunca ağılına dönen koyun sürüsü gibi,Ali de azığını yiyip uykuyamı dalar?Bunca seneden sonra,ovada otlayan merada yayılan hayvanlara dönerse gözleri aydın olsun!RABBİMİN farz kıldıklarını eda eden,uğradığı meşakkatlere sabr eden,geceleri uykusunu terk eden;uykusu onu yendiğinde de de yeri kendisine kendisine döşek kolunuda yastık kılan,kıyamet gününün korkusundan gözlerine uyku girmeyen,yanları döşek yüzü görmeyen,dudakları gizlice rabbinin zikrini fısıldayan, devamlı dilekleri bağışlanma sebebiyle günahlarından arındıranlara ne mutlu"işte onlar hizbullahtır haberiniz olsun allahın hizbi kurtuluşa erenlerin ta kendisidir.ALLAH'TAN KORK EY İBN HUNEYF Sahip olduğun ekmeğinle yetin bu cehennem ateşinden kurtulman için sana yeter.Sevgili vede değerli canlar diğerlerine nazaran biraz daha uzun yazdım fakat
ben inanıyorumki okumaktan hatta bir kaç kez okumaktan zevk alıcaksınız ve H.z Ali'yi biraz daha yakından tanıyacaksınız sevgi ve aşkı muhabbetlerimle ADİL ZÜLFİKAR YÜCE
21 Temmuz 2013 Pazar
CEM EVİ

Yanlız biz alevi toplumunun,haklarını
görmezden gelerek.inançlarmızı.Nasıl yapacağımız ibadetimizi
nasıl gerçekleştireceğimiz bir devlet sorunu değildir ve
olmamalıdır.Devleti yöneten erkin inancı siyasete sirayet
ettirmesi nedeniyle.ALEVİLER inançlarını yerine getirecekleri
Cemevlerini devletin İbadethane tanımaması nedeni.Alevileri
gerçekten.Üzmüştür ve üzmeye devam etmektedir.Devleti
yönetenlerin görevi yurttaşlarının nasıl ibadet edeceğine
karışmak
yerine.ALEVİLERİN(inancını yaşamak
isteyen yurttaşların) ibadetlerini özgür ve eşit haklar
çerçevesinde yerine getirmesine,ortam
hazırlamaktır.Ezilen,yakılan,asılan,ikinci sınıf vatandaş
sayılan,alevilerin eşit haklara sahip olması kadar masum ne
olabilir.Bizlerin istediği bir ayrıcalık değil bir hak'tır ve
biz haklarımızı sonuna kadar savunacağız.Bu isteklerimiz yüce
ALLAHIN bütün kullarına eşit bakması ile orantıldır.Yüce
yaratan hiç bir kuluna yaradılışta ayrıcalık
,tanımamıştır.Sevgili canlar şimdi geçiyoruz bu günkü
konumuza vaktini ayıran ve okuyan herkese sevgilerimi gönderiyorum
,biri birimizi aydınlatmak ve öğrenmek adına verilen emekler
kutsaldır.Bizler yürüdüğümüz yoldan sorumluyuz.Bu inancı bu
günlere getirmiş,canını malını hiçe saymış günüller
sultanlarına velayetin şahı ŞAH ALİYEL MÜRTAZADAN VELİLERDEN
PİRLERDEN MÜRŞİTLERDEN DEDELERDEN isimlerini gönül derunumda
yaşattığım tüm cem erenlerine aşkı muhabbetlermi sevgilerimi
saygılarmı iletiyorum yüce yaratan yar ve yardımcımız olsun.
Cami şeriat evidir.Cem evi Alevi ve
bektaşi ibadet yeridir.
Camiye gündüz gidilir,orası şeriata
tabidir.
Cem evine gündüz ve gece girilir
orası Tasvvufi inancın birlik meydanıdır.
Cami gündüz açık gece
kapalıdırayetleri
Cem evi gündüz ve gece açıktır.
Kur'anı kerimde buyruluyorki insan
suresi ayet26,İsra suresi ayet78ve79Müzemmil suresi ayet 1den9a
kadar ve20.ayetleri.nebe suresi,9,10,11,ayetleri müdessir suresi,1
den 5 e kadar olan AYETLERİN ORTAM ANLAMI(meali)
Rabbine huşu ve aşk ile gece secde
etmeyi buyurmuştur.ALLAHU TEALA(CC) BUYURUYOR
"Ey Muhammed! kalk ve
kaldır.Gecenin üçte ikisi veya evvel veya sonra kalk ağır ağır
KUR'AN oku.Biz sana taşınması ağır söz vahiy edeceğiz.
Şuphesizki,gece kalkmak kolay
olmayacak,ama huşu içerisinde ibadet için daha,elverişli,daha
tesirli olacaktır.
Bedeninizin rahatı istirehati
için,geceyi geceyi size örtü ettik,bir bölümüne uyku verdik.
Diğer bir bölümünede halveti
isdidatına göre yönelip ibadet edesiniz.
Gündüzleride geçim nafakanız,için
dolaşın,sizi uzun uzun alıkoyacak işleriniz vardır.sevgili
canlar yüce ALLAH(CC)RASULUNE BÖYLE SÖYLÜYOR(başka söze hacet
varmı)
Cami'de ne
yapılıyor cem evinde ne yapılıyor
1.Camide arapça okunur.Cem evinde
anlayabildiğin dil konuşulur
2.Camide ALLAH'TAN korkutulur.Cem
evinde ALLAH'I sevmek öğretilir
3.Cami dünya meşgalesi,siyaset
meydanıdır.Cem evi akıl ve imanın birleştiği,irfan meydanıdır.
4.Camide mescidi haram tarafına
dönülür.Cem evinde bakara115.ayet gereğince:"doğuda
ALLAHIN,batıda ALLAHIN,hangi yöne dönersen dön ALLAHA dönmüş
olursun,hükmüne uyulur.
5.Camide ben sen var.Cem evinde
benlikten sıyrılan birlik(biz)var
6.Caminin taştan mihrabı var.cem
evinde Tanrı aşkıyla kurulu.Gadiri humdaki MUHAMMDE'İN veda
kürsüsü"pir makamı var"
7.Camide ezanı muhammed var.Cem evinde
ezanı muhammed ve gülbangı Hünkar var.
8.Camide kıbleye dönüş
var.Cemevinde karşılıklı kıble oluş var.
9Camide fatiaha okunur el yüze
sürülür.Cem evinde fatihanın sırrına inilerek.HAKKA niyaz
edilir.
10.Camide amin amin,derler.Cem
evinde"ALLAH ALLAH" Derler.
11.Camide kadın erkek var.Cem evinde
(Elhamdu lilahi rabbi alemine)ayetinin hükmüne uyularak bacı
kardeş var.
12.Camide ateş korkusu,cennet
yalvarışı var.Cem evinde her ikisindende vazgeçilerek,sevgi
ile"Enel hak Eğnim hak"inancıyla insanı kamilin özünde
Tanrıyı görmek var.
13.YARATAN İLE YARATILMIŞIN
ikiliğinden sıyrılarak vahdeti vucut olmak var
14.Cem evinde akıl ve imanın
birleştiği ilahiliğin irfan meydanı var.Sevili canlar cem evi
bizlerin toplu ibadet yaptığı yerlerdir.Buralara DARGINLAR
KÜSKÜNLER KUL HAKKI YÜYENLER GİREMEZLER BU MEYDAN BİZLERİN
İKRAR MEYDANIDIR,BU MEYDANLARDA,MAZLUMUN HAKKI HAKSIZDAN ALINIR
DOSTLUKLARIN VE İKRARLARIN ALINDIĞI KARDEŞLİK BAĞLARININ
GÜÇLENDİĞİ
13 Temmuz 2013 Cumartesi
ALEVİLİK'TE NAMAZ
Sevgili ve çok değerli canlar.Öncelikle sevgilerimi ve selamlarımı sunuyorum.Yüce ALLAHA HAMD VE ŞÜKÜRLER OLSUN.MUHAMMED MUSTAFA(S.A.A)MA.VE EHLİBEYTİNE SALAT VE SELAMLARIMI GÖNDERİYORUM.Bu günkü konumuz,alevilikte namaz ayetlerle birlikte bu konuyu inceleyeceğiz.ayıracağınız zamana şimdiden teşekkürlerimi iletiyor.Eksik ve noksanlıklarımız helbette olacaktır.bunun için engin hoşgörünüze sığınıyorum.Sünni ve Şii misyonerler tarafından Alevilere yönelik gerçekleştirilen en önemli tacizlerden biri de namaz ibadeti ile ilgilidir.
Buna göre Sünni ve Şii kimi çevreler, gerçeğin hilafına, bilinen şekil ve kalıplara dökülmüş namazı İslam’ın bir buyruğu olarak gördüklerinden, Alevileri kendi anladıkları biçimiyle namaz kılmadıkları ve böyle bir şekilsel zorunluluğu kabul etmedikleri için tekfir etmekte yahut cehaletle suçlamaktadırlar. Oysa gerçek bambaşkadır. Hiç kuşku yok ki, bu gerçeği savunmak konusunda Alevi inanç ve kültürü gereken donanıma sahiptir. Biz bu çalışmamızla o donanımı gözler önüne sermek istiyoruz.
Öncelikle namaz sözcüğünü semantik açıdan / anlambilimsel olarak inceleyelim.
Namaz bilindiği üzere Farsça bir sözcüktür. Aslı “ Nemaz” dır. Sözlükte dua, yalvarış, yakarış gibi anlamlara gelmektedir. Sözcüğün Farsça olmasından da anlaşılacağı üzere Kur’an’da namaz sözü geçmemektedir. Bunun yerine aynı anlama gelen Arapça bir sözcük mevcuttur. Namazın Arapça’daki karşılığı “ salat “ ifadesidir.
“ Salat ” ifadesini temel alarak namaza kanıt arayan Sünni ve Şii bilginler yer yer salat sözcüğü dışında başka sözcükleri de kendi teolojik tezleri paralelinde aynı anlama gelmek üzere yorumlamaktadırlar.
Bu sözcükler tesbih / yüceleme, zikr / anma, sabah kur’an’ı / sabah okuması vb.dir. Bu sözcükler bilinen haliyle şekle dökülmüş namaz anlamına gelmediği halde o anlama geliyormuşçasına kullanılmaktadır.
Namazın nasıl kılınacağı konusunda Kur’an’da hiçbir bilgi yoktur. Bu da gösteriyor ki namaz bir dua etkinliği olarak toplumdan topluma ve kültürden kültüre başka biçimlerde yerine getirilebilir bir tapınma faaliyetidir. Sadece bir kültürün tapınma faaliyetini tüm Müslüman toplumlara dayatmak İslam adına kültür emperyalizmi yapmaktan başka bir şey değildir. Şekilsel bakımdan bilinen haliyle namaz, Orta Doğu ve Arap halklarının tapınma biçimidir. Kıyam / Ayakta durma, Rukü / Eğilme, Secde / Yere kapanma ve Ka’de / Oturma adı verilen şekillerle gerçekleştirilen namaz ibadeti İslami bir zorunluluk olmayıp tümüyle geleneğin ürünüdür. Namazın İslami olan yönü Tanrı’nın adının yüceltilmesi, ona boyun eğilmesi ve ona yalvarıp yakarılmasıdır. Şekilsel yani zahiri yönünü İslami bir zorunluluk olarak görmek yüzyılların getirdiği körleşmeden başka bir şey değildir. Tanrı kendisini anmak isteyen kullarına belli şekilleri zorunlu kılacak kadar sığ bir varlık değildir. Asıl olan Allah’ın anılması ise bunun belli bir şekle hapsedilmesi insani açıdan insafsızlık olduğu kadar dinsel anlamda da bağnazlıktır.
Buna karşın şurası bir gerçek ki, insanlar özellikle de Sünni ve Şii Müslümanlar yüzyıllardır alıştıkları, kanıksadıkları ve belledikleri şekil şartlarına hapsedilmiş bir namazdan başka türlü bir ibadeti kabul etmekte elbette ki zorlanacaklardır. Ancak unutulmamalı ki bu zorlanma İslam adı altında gerçekleştirilen Arap Kültür Emperyalizminin yürek burkan ve can acıtıcı bir sonucudur. Bu yürek burkuntusunu ve can acısını ortadan kaldırmanın yolu, yüce Allah’ın dinini bir ırkın kültürüne hapsetmek isteyen çevrelere kararlılıkla karşı çıkmaktan geçmektedir. Biz bu kaşı çıkışı gerçekleştirmek adına yola çıktık.
Bu karşı çıkışta Alevi ulularından, Horasanlı, Türkistanlı Türkmen pirlerinden aldığımız manevi güç, kuşku yok ki en büyük direnç kaynağımızdır.
Arap ve diğer Orta Doğu halklarının tapınma biçimini, “ Namaz ancak böyle olur. Başka türlü olmaz !” diye dayatanlara karşı Alevi ulularının nefesleriyle verdiği yanıtlara geçmeden önce Sünni misyonerlerce ileri sürülen günlük namazların beş vakit olduğu şeklindeki iddiaya ve Şii misyonerlerin üç vakit ısrarlarına değinmek ve bu konudaki akıl tutulmasını gözler önüne sermek istiyoruz.
Sünni kimi din bilginleri Kur’an’da günlük beş vakit namazın buyurulduğu düşüncesindedirler. Bu düşünceye varmak için esas aldıkları söz konusu ayet şudur:
"...Güneşin doğmasından önce de, batmasın dan önce de Rabbini övgü ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün taraflarında da tesbih et ki, rızaya ulaşasın.”
( Taha suresi,130)
Bu ayette namaz / salat sözcüğü yerine tesbih yani yüceleme sözü kullanılmıştır. Fakat sanki salat sözcüğü kullanılmış gibi davranılmakta ve beş vakit namaza en güçlü kanıt denilerek bu ayet ileri sürülmektedir. Ayrıca bu ayette “etraf “ yani “taraflar” ifadesi geçtiği halde pek çok yorumcu bu sözcüğü “ iki tarafında / gündüzün iki tarafında yani iki ucunda “ biçiminde anlamlandırmaktadır. Oysa “iki taraf” ifadesinin Arapça’daki karşılığı “tarafeyn” dir.
Görüldüğü üzere bu ayette iki çarpıtma vardır. Biri, namaz sözcüğü kullanılmadığı halde kullanılmış gibi davranılmış olmasıdır. İkincisi ise, taraflar sözcüğünün iki taraf / iki uç biçiminde tahrif edilmiş olmasıdır.
Eğer bu ayet Sünni anlayış doğrultusunda çarpıtılmadan anlaşılmaya çalışılırsa beş değil altı vakit namaz ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki
Güneşin doğmasından önce bir,
Batmasından önce iki,
Gecenin bazı saatlerinde üç,
Gündün üç tarafında da üç vakit olmak üzere toplam altı vakit.
Oysa bilindiği kadarıyla altı vakit namazı iddia eden muteber hiçbir görüş yoktur.
Alevi inancı açısından bakıldığında bu ayetten çıkan yorum şu olmalıdır. Sabah, akşam, gece, gündüz ve her ne vakitte olursa olsun Allah sürekli anılabilir. Bu anmanın şekli yoktur. Bu, bir sözle de olabilir, bir hareketle de olabilir. Kişi buna içinde yaşadığı toplumun gelenekleri çerçevesinde karar verebilir.
Bir başka ayet ise şöyledir:
“Gündüzün iki ucunda ve gecenin bir kısmında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir." (Hud suresi :
114)Bu ayette iki taraf ifadesi doğru bir biçimde kullanılmıştır. “ Gecenin bir kısmında “ ifadesi bazı yorumcular tarafından “ Gündüzün geceye yakın kısımları “ biçiminde anlamlandırılmaktadır.
“ Kısımlar“ yani “ Zülef “ ifadesi Arapça çoğul kuralları çerçevesinde en az üç adet anlamında kullanılmaktadır. İki adet için başka bir çoğul kuralı vardır ki burada ikil çoğul değil en az üç adet anlamına gelen çoğul eki kullanılmıştır.
Ayrıca diğer ayetin tersine tesbih yada zikr gibi sözcükler yerine açıkça Namaz / salat sözcüğü kullanılmıştır. Fakat yine de bu ayette “Gecenin bir kısmında” yada “ Gündüzün geceye yakın kısımları “ ifadesiyle hangi vakitlerin kastedildiği belli değildir. Oysa yorumcular akşam, sabah ve yatsı namazlarının kastedildiğini ileri sürmektedirler.
Bir başka ayet:
"Namazları ve orta namazını koruyun ve Allah'a gönülden boyun eğiciler olarak durun."
(Bakara Suresi, 238 )
Bu ayeti de beş vakit namaza kanıt göstermekteler. Şöyle ki Namazlar anlamına gelen “salavat“ sözcüğü en az üç vakti bildirir. Bir de ayette orta namazından bahsedilmektedir. O halde orta namazının gerçekten orta namazı olabilmesi için salavat sözcüğü ile üç değil dört vakit namazın kastediliyor olması gerekir.
Görüleceği üzere burada da tam bir zorlama yorum vardır. Sünni bilginler böylesi zorlamalarla beş vakit namazı ihdas etmeye çalışmaktadırlar.
Kur’an’da benzer içerikte birkaç ayet daha bulunmaktadır. Bir kısmı peygambere özel olarak seslenen ayetlerdir. Yani sadece peygambere özgü buyruklardır.
Bu noktada “Vakitlendirilmiş namaz”dan bahseden ayeti ele almak yerinde olacaktır.
"Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken anın. Artık güvenliğe kavuşursanız namazı kılın. Çünkü namaz, inananlar üzerine vakitlendirilmiş olarak yazılmıştır." (Nisa Suresi, 103)
Namazın yani salat’ın vakitlendirilmiş olmasından kasıt inananların belli vakitler tayin ederek Tanrı’yı anmalarıdır. Toplu tapınma için belli bir vaktin tayin edilmesi şarttır. Nitekim bu vakit açıkça belirtilmiştir. Kur’an’da hiçbir yoruma gerek duyulmadan açıkça belirtilen tek namaz Cuma namazıdır.
Söz konusu ayet şöyledir:
“Ey İnananlar, Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı zikretmeye koşun ve alım satımı bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır." ( Cuma suresi 9)
Burada dikkat edilmesi gereken konu Cuma namazının kadın erkek ayrımı yapılmadan tüm inananlara yüklenmiş olmasıdır. Ancak Sünni ve Şii Müslümanlar bu gerçeği göz ardı ederek Cuma namazı sanki sadece erkeklere farz kılınmış gibi hareket etmektedirler. Kur’an’ın bu tanrısal buyruğunu gereğince yerine getirenler de yine Alevilerdir. Bilindiği gibi Aleviler Cuma günleri yani Perşembeyi Cumaya bağlayan gece kadın erkek ayrımı yapmadan Cuma namazı kılmaktadırlar. Eski takvimde ( Hicri ) yeni günün başlangıcının gün batımı olduğu gerçeği dikkate alındığında Perşembeyi Cumaya bağlayan akşamın Cuma günü içersinde yer aldığı görülecektir. Bu açıdan bakıldığında Alevilerce Cuma akşamları yani Perşembeyi Cumaya bağlayan akşam yapılan Cem ayinleri Kur’an’daki Cuma namazı buyruğunun yerine getirilmesi amacıyla gerçekleştirilen bir toplu dua etkinliğidir. Hiç kuşku yok ki, Cem ayini, Kur’an’da buyurulan toplu tapınmanın yani namazın Türk / Türkmen toplumlarınca şekle dökülmüş halidir. Sünni ve Şii Müslümanlar Cuma namazı adı verilen toplu tapınmada kadınlara yer vermezken Aleviler bu konuda da ne denli doğru bir uygulama içerisinde olduklarını göstermektedirler.
Nitekim Hünkar Hacı Bektaş Veli şöyle buyurmaktadır.
‘‘Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde
Hakk’ın yarattığı her şey bakın yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın-erkek farkı yoktur
Noksanlık ve çirkinlik senin görüşlerinde...’’
Kur’an’da namazla ilgili bir diğer çarpıcı ayet de şudur:
“Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah'ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın.” ( Bakara suresi 239)
Gerçekten bu ayet egemen Sünni ve Şii çevrelerin dayatmacı yorumlarına karşı tam bir yanıttır.
Şöyle ki
Namaz illa belli şekillerle kılınacak diye bir kural yoktur. Çünkü binit üzerinde söz konusu o şekilleri uygulamak olanaksızdır. O halde anlaşılıyor ki namazın şekil olarak değişmez kuralları yoktur. Zorunlu durumlarda geleneğin ortaya koyduğu şekiller değişebilmektedir.Bu zorunlu durumları günlük yaşamda karşılaşılan durumlarla sınırlandırmak hem doğru değildir hem de Allah’ın rahmet esaslı kolaylaştırıcılık özelliğini onun iradesinin hilafına kısıtlamaktır. Bu zorunlu durumlar kültürler arası farklılıklar boyutunda da anlaşılmalıdır. Her kültürün kendine özgü bir tapınma şekli vardır. Egemen Sünni ve Şii çevreler sadece Orta Doğu ve Arap halklarının tapınma biçimini tüm Müslüman halklara dayatıcı bir tavır içerisinde olmuşlardır. Bu tavır yüzyıllardır Arap olmayan Müslüman halkların bir inanç ve akıl tutulmasına uğraması sonucunu doğurmuştur. Bu inanç ve akıl tutulmasını nispeten kıran tek halk yine Alevi Türkmenlerdir. Başta Türkmenler olmak üzere Türk kavimleri, dayatılan tapınma şekillerini reddedip kendi kültürleri çerçevesinde yüce Tanrı’ya ibadet etme yolunu yaşama geçirmeyi büyük bedeller ödeme pahasına da olsa başarmışlardır.
Kur’an’ın indiği ve onun ilk muhatabı olan Arap toplumunun kültürel ve geleneksel özelliklerinin pek çok dinsel konuda izler taşıdığı biliniyorken başka toplumlara bu özelliklerin sanki dinin aslındanmış gibi dayatılması Allah adına zulmetmekten başka nedir ki ?
Bu zulme seyirci kalmak ve yüce İslam dininin Arap gelenekleri içerisinde boğulmasına göz yummak samimi birer Müslüman olarak tahammül edebileceğimiz bir durum değildir. Aynı şekilde İslam örtüsü altında Arap kültürünün halkımıza ve diğer Müslüman halklara empoze edilmesi karşısında sessiz kalmak sahip olduğumuz insani vasıflarımızın şekillendirdiği kişiliğimizin asla kabul etmeyeceği bir husustur.
Namazla ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir diğer konu da savaş sırasında namazın nasıl kılınacağı ile ilgili husustur. Bu konuda Nisa Suresi 101. ve 102. ayetlerde açıklama yapılmıştır:
“Yeryüzünde sefere çıktığınızda, hakikati inkara şartlanmış olanların âniden üzerinize saldırmasından korkarsanız namazı / duayı kısaltmanızda sakınca yoktur. Kuşkusuz ki, gerçeği inkar edenler sizin apaçık düşmanlarınızdır. O halde sen inananlar arasında iken onlara namazda / toplu dua etkinliğinde önderlik yapacaksan, bir bölümünün, silahlarını kuşanmış olarak seninle namaza durmalarına izin ver. Onlar, namazlarını bitirdikten sonra, namazlarını eda etmemiş olan diğer grubun her türlü tehlikeye karşı hazır vaziyette ve silahlarını kuşanmış olarak gelip seninle namaza durmaları sırasında size koruyuculuk yapsınlar hakikati inkara şartlanmış olanlar sizin silahlarınızı ve teçhizatınızı unutup bırakmanızı isterler ki âni bir baskınla üzerinize saldırabilsinler. Fakat yağmurdan dolayı sıkıntıya düşerseniz yahut hasta iseniz silahlarınızı bırakmanızda bir sakınca yoktur ama tehlikeye karşı hazırlıklı olun. Allah, hakikati inkar edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” ( Nisa Suresi 101. 102.)
Görüleceği üzere bu ayette de zorunlu durumlarda namazın şekli ve süresi konusunda değişiklikler yapılabileceği tanrısal bir hüküm olarak belirtilmektedir. Bu zorunlu durumlardan yukarıda da belirttiğimiz gibi kültürler arası farklılıklar da anlaşılmalıdır. Özellikle göçebe Türkmenlerin sosyal yaşamları dikkate alındığında ne denli zorunlu ve zorlu durumların yaşanabileceği takdir edilecektir. Sürekli göç eden Türkmenlerin yerleşik Araplar gibi bir ibadet yaşamlarının olması mümkün değildir. Göçebe bir halka yerleşik bir halkın ibadet biçimini zorunlu kılmak hiç kuşku yok ki bir zulümdür. Alevilerin neredeyse tamamına yakınının göçebe Türkmen oymaklarından meydana geldiği düşünüldüğünde, geçmişte belli zaman dilimlerinde yapılan Cem ibadetlerinin ne denli isabetli bir uygulama olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Göçebe Türkmenlerin tarihsel süreç içerisinde yerleşik yaşama geçmeleri ve özellikle kentleşmeyle birlikte kent yaşamının gerekleri çerçevesinde Cem ibadetini zamansal olarak sabitleştirdikleri bilinmektedir. Buna göre Cem ibadetleri Perşembeyi Cumaya bağlayan gece yapılmak suretiyle zamansal olarak da sabitleştirilmiştir. Bu arada belirtelim ki, Cem ibadetinin teolojik kökeni Kırklar meclisidir. Alevi - Bektaşi teolojisi Cem ibadetinin kaynağı olarak Kırklar Meclisini işaret etmektedir.
Ayrıca Sünni bilginlerin tüm ısrarlarına rağmen Şiiler günlük namazların üç vakit halinde kılınabileceğini ileri sürerek aslında bu hususta Kur’an’ın zannedildiği gibi net hükümler içermediğini fiilen ilan etmiş olmakta değil midirler ?
Sünni din bilginlerinin günlük namazlar konusunda sergiledikleri bir diğer gülünç durum ise namazın miraçta aslında elli vakit olarak emredildiği fakat daha sonra Hazreti Musa’nın isteği ve Hazreti Muhammed’in ricasıyla kademe kademe beş vakte indirildiği yönündeki rivayettir. Bu rivayetin kaynağı Sünnilerin en sağlam hadis kitapları olarak kabul ettikleri derlemelerdir.
“Hazreti Peygamber'e İsrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi: Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz. Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır." (Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5)
Aynı içerikte başka hadisler yine Sünnilerce muteber kabul edilen başka kaynaklarda da yer almaktadır. Söze konu bu hadislerde peygamber ile Allah’ın neredeyse günlük namazların sayısı konusunda pazarlık yaptıkları gibi bir manzara sergilenmekte ve bu pazarlıkta Hazreti Musa da Hazreti Muhammed’in avukatı rolüne soyunmaktadır. Aslında bu durum dinin hurafe ve efsanelerle ne denli özünden saptırıldığının acıklı / trajik örneklerinden biridir.
Yeniden Kur’an’a dönecek olursak Kur’an’daki hükümleri zahiri / dışsal anlamlarıyla anlamakta ısrar edip zamanın ve farklı toplumsal özelliklerin doğurduğu yeni koşulları görmezden gelen Sünni ve Şii din bilginlerine bir soru yöneltmek istiyoruz.
Kur’an’da Hacca davetin yer aldığı bir ayetteki anlamları aynen uygulamak konusunda neden zahiri manaya bağlı kalmaktan vazgeçiyorsunuz ?
Kur’an’da hacca davet ile ilgili bir ayette şöyle denilmektedir:
“ İnsanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak ve gerekse derin vadilerden geçerek yorgunluktan incelmiş develer üzerinde sana gelsinler.” ( Hac suresi. 27. )
Bu ayetin zahiri / dışsal anlamı dikkate alındığında haccın mutlaka ya yaya olarak yada yorgunluktan incelmiş develer / binitler üzerinde yapılması gerekmiyor mu ?
O halde neden bunu uygulamıyorsunuz da hacca otobüslerle, uçaklarla yada gemilerle gidiyorsunuz ?
Hani Kur’an’ın tüm hükümleri uygulanmalıydı?
Hacca yaya olarak yada yorgunluktan incelmiş develer üzerinde neden gitmiyorsunuz ?
Hem kendiniz böylesi hükümleri uygulamıyorsunuz hem de Alevileri sizin anladığınız anlamda, sizin istediğiniz vakitlerde ve sizin istediğiniz şekillere dökülmüş olarak namaz kılmadıkları için taciz ediyorsunuz.
Ne hakla ?
Üstelik bu ayette dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da “ sana gelsinler “ ifadesidir. Burada “ sana“ ifadesiyle kim kastedilmektedir ? Hiç Kuşku yok ki burada kastedilen Hazreti Muhammed’tir. Ancak kimi kaynaklarda bir önceki ayet de dikkate alınarak burada kastedilenin Hazreti İbrahim olduğu da belirtilmektedir.
Hac ibadeti bizzat peygamberin şahsını ziyaret midir, yoksa Kabe’yi ziyaret midir ?
Peygamberin şahsını ziyaret ise eğer neden o vefat ettikten sonra da hac ibadeti sürmüştür ?
Yok kastedilen peygamberin şahsı değil de Kabe’nin ziyaret edilmesi ise o halde neden “ sana “ ifadesi yer almaktadır ?
Burada anlatmaya çalıştığımız husus, Kur’an’ın zahiri manasıyla anlaşılması gerektiği konusunda yapılan / yapılacak olan bir ısrarın ne denli tuhaf sonuçlar doğuracağıdır.
Özellikle namaz konusundaki ayetler dikkate alındığında görülecektir ki, din bilginleri şifre çözer gibi hatta iğneyle kuyu kazar gibi namaz vakitlerini saptamak için çırpınıp durmuşlardır.
İddia ettikleri gibi ve onların anladıklarını ileri sürdükleri haliyle namaz günlük yaşamda bu denli önemli bir tapınma biçimi ise Yüce Allah neden böylesi önemli bir konuyu açıkça ortaya koymamıştır ?
Neden Allah bu denli yoruma ve kafa yormaya gereksinim duyulan ifadeler kullanmaktadır ?
Oysa Kur’an’ın pek çok ayetinde Allah, Kur’an’ın apaçık ve net bir kitap olduğunu söylemektedir.
Bizce bunun yanıtı bellidir. Tanrı, ibadet / tapınma biçimini ve vaktini inananların mensup oldukları kültürlere göre belirleyebilme imkanını sağlamak için böylesi bir yolu irade etmiştir. Fakat zahiriler bu gerçeği anlamak istemedikleri için çırpınıp durmaktadırlar.
Günümüzde kimi Sünni bilginler de namaz konusundaki şekil şartlarının aslında dinin asli buyruklarından olmadığı ve tümüyle geleneğin yansıması olduğu konusunda fikirler beyan edebilme noktasına gelmişlerdir. Kuşku yok ki bu sevindirici bir durumdur. Bu hususta ülkemizin yetiştirdiği ünlü din bilginlerinden Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün öne çıkmakta olduğu malumdur.
Aleviler tarih boyu namaz konusunda kendilerine yönelik tacizlere kimi nefes ve deyişlerde felsefi içeriği derin ve bilgece yanıtlar vermişlerdir. Şimdi bu yanıtlardan bazılarını örnek olarak sunalım:
Bana namaz kılmaz diyen
Ben kıluram namazımı
Kılur isem, kılmaz isem
Ol Hak bilür niyazımı
….
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmişiki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
…
Savm, Salat, Hac, Zekat
Hicaptır aşıklara !
Aşık, bundan münezzeh,
Naz u niyaz içinde…
…
Oruç, namaz, zekat, hac
Cürm ü cinayetdür
Fakir bundan azaddur,
Has u havas içinde...
…
Abdestimiz, namazımız,
Doğruluktur taatımız,
Aşka bağladık safımız,
Safımızdan kim ayıra...
Yunus Emre
Camilerde olan imam
Çoğu bilmez bunu tamam
Dört bin altı yüz seksen selam
Daha namaz sorar mısın
Kaygusuz Abdal
Sofular secde ederler mescidin mihrabına
Yar eşiği secdegahım, yüz sürerim kime ne
Kah çıkarım gökyüzüne hükmederim Kaf be Kaf
Kah inerim yeryüzüne yar severim kime ne
Seyyid Nesimi
Namazımız dara durmak
Orucumuz sabretmek
Biz bir oruç tutarız ki
Ramazan’a benzemez.
Seyyid Nesimi
Ve sanıyorum en susturucu yanıtı da büyük ozanımız Pir Sultan Abdal vermiştir:
Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazım kıldırırlarsa
Sizde Hak diyeni öldürürlerse
Ben de bu yayladan Şah’a giderim…Pir Sultan Abdal
Sonuç:
Aleviler üzerinde yüzyıllardır süren baskının yansımalarından biri olarak nitelenebilecek beş yada üç vakit namaz dayatmasına karşı Alevi inanç ve kültürünün tarihsel birikiminden yararlanarak kaleme aldığımız bu çalışmamızı, ulaşılan sonuçları maddeler halinde sıralayarak noktalayalım:
1. İslam dinine göre namaz bir dua etkinliğidir. Bu etkinlik bireysel olarak yapılabileceği gibi toplu olarak da yapılabilmektedir.
2. İslam dinine göre namazın belli bir şekli yoktur. Her toplum kendi kültürü / gelenekleri çerçevesinde bir takım şekiller ihdas edebilir.
3. İslam dinine göre günlük olarak beş yada üç vakit namaz söz konusu değildir. Namazın gerek şekli gerekse de ihdas edilmiş vakitleri tümüyle zorlama yorumlara ve Orta Doğu ve Arap halklarının geleneklerine dayanmaktadır.
4. Alevi - Bektaşilerin namaz konusunda geliştirdikleri içtihad, mensup oldukları kültürlerinin doğal sonucudur. Bu bağlamda cem ayini, İslam’ın namaz emrinin Alevi ve Bektaşilerce uygulanma biçimidir.
5. Alevi - Bektaşilerin namazı cem ibadetidir. Başka türlü bir namaz Alevi inanç ve kültüründe olmadığı gibi Alevi geleneğine de aykırıdır.
6. Cem ayini, içerisinde barındırdığı dara durma yani kıyam, tecella ve temenna yani rukü ve ayrıca defalarca icra edilen secdesiyle İslam’ın namaz buyruğunu karşılayan en güzel ritüeldir.
7. Cem ayini yerine başka türde bir namazı benimsemek yada bunu savunmak Aleviliğin eritilme çabasından başka bir şey değildir.
8. Kur’an’da vakti hiçbir yoruma gerek duyulmadan açıkça belirtilen tek namaz Cuma namazıdır. Alevi - Bektaşilerin Cem ayinlerinin yapılış vakti yani Perşembeyi Cumaya bağlayan gece Cuma namazı vaktidir. Cuma namazının vakti Cuma günü süresinin tümüdür. Bu sürenin her hangi bir bölümünde namaz ifa edilebilir.
9. Cuma namazı Kur’an’da kadın erkek ayrımı yapılmadan tüm inananlara emredilmiştir. Bu bağlamda Alevi - Bektaşilerin kadın erkek birlikte cem yapmaları Kur’ansal buyrukla örtüşen gerçek bir ibadet hüviyetindedir.
10. Namaz konusunda yüzyıllardır süren Sünni ve Şii uygulamalarının bir inanç ve akıl tutulması olduğu açıktır. Sünni ve Şiilerin bu konudaki yorumlarına Alevilerin gösterdiği saygı eşit düzeyde bir karşılığı hak etmektedir. Bu bağlamda Alevilerin namaz ile ilgili olarak geliştirdikleri yorum ve uygulamaya Sünni ve Şii din bilgileri de aynı şekilde saygı göstermek zorundadırlar.
11. Kur’an’da, Allah’ın yatarken, ayaktayken ve otururken de anılmak suretiyle ibadet edilebileceği net bir biçimde belirtildiğinden namazı belli bir şekle hapsetmeye çalışmak isabetli bir tutum değildir.
12. Alevi - Bektaşi inancına göre cem ayininin teolojik kökeni kırklar meclisidir.
Son söz olarak yineleyelim ki, Alevilerin namazı cem ayinidir. Başka namaz bilmeyiz. Bir de hakka yürüyen canın ardından kılınan ve bir helalleşme niteliğinde olan Cenaze Namazımız vardır ki bu namaz, gerek semantik açıdan gerekse işlev bakımından bu yazımızın kapsamı dışındadır.
sevgili ve çok değerli canlar aşkı niyzlarımı sunuyor gönülünüzdeki güzelliklerin yaşamızısa uansıması dileği ile ADİL ZÜLFİKAR YÜCE
11 Temmuz 2013 Perşembe
KAZVİNLİ'NİN HİKAYESİ
Sevgili ve çok değerli canlar.Yüce ALLAHA Hamd ve şükürler ediyor.Hatemül enbiya Muhammed Mustafa(s.a.a)ma salat selamlarımı gönderiyor.Sözlerime başlamadan önce,hepinize selamlarımı ve aşkı muhebbetlerimi sunuyorum.HzAli'den bir sözle başlamak istiyorum.ALLAH'IN Kitabı;aranızda dili durmayan bir hatip,temelleri yıkılmaz bir bina,mensuplarının yenilemeyeceği bir azizdir.Diyor gönüller sultanı şah Aliyyelmürteza sana ve soyuna salat ve selam olsun gönül derinliklerin'den.Geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyorum sevgili ve çok değerli canlar kazvinli'nin hikayasin'de buluştuk gevşek olma diyorduya Mevlana hazretleri acılara dayan Pirin gölgesinden ayrılma diyorduya işte sabrı yada sabırsızlığı burada göreceğiz.Vücuduna aslan resmi dövdürmek isteyen,fakat iğne batmasından dolayı pişman olan kazvinli'nin(iranda tebriz yakınlarında bir kent) hikayaesi.Başlıyor gönüller sultanı şu hikaye'yi dinle;Kazvinlilerin adetlerdidir;vücutlarına,kol ve omuzlarına,kendilerine zarar vermeksizin iğne ile mavi dövmeler dövdürürler.Bir kazvinli,tellağın yanına gidip"bana bir dövme yap;fakat canımı acıtma"dedi Tellak"söyle yiğidim;ne resmi döveyim?"Diye sorunca"bir kükremiş aslan resmi döv"dedi;"Talihim aslandır onun için aslan resmi olsun.Gayret et,dövmeyi adamakıllı yap"Tellak"Dövmeyi vücudunun neresine döveyim?"Dedi Kazvinli"iki omzum arasına"Dedi Tellak,iğneyi saplamaya başlayınca yiğidin sırtı acımaya başlayıp"Aman usta,beni öldürdün gitti.Ne yapıyorsun?diye bağırdı.Usta"Aslan resmi yap dedin ya"Dedi,Kazvinli sordu"Neresinden başladın?"Usta kuruğundan başladığını söyledi,Kazvinli dedi ki"Aman iki gözüm,bırak kuyruğunu.Aslanın kuruğu ile kuyruk sokumum sızladı,nefesim kesildi,boğazım tıkandı.Aslan,varsın kuruksuz olsun.İğne yarasından yüreğime kötülük geldi bayılacağım.Usta,Kazvinliyi kayırmadan,merhametsizce aslanın bir başka tarafını dövmeye başladı.Yiğit yine bağırdı"Burası neresi?Usta"kulağı"dedi.Kzvinli"bırak kulaksız olsun orasını'da yapma"dedi.Usta bu sefer başka bir yerine başlayınca Kzvinli feryat etti"Bu üçüncü iğne'de neresini dövüyor?"Azizim karnı"Dedi Kazvinli"Kötü acıyor,iğneyi bukadar çok batırma,bırak karınsız olsun"Deyince Tellak şaşırdı,hayli müddet parmağı ağzında kaldı.İğneyi yere atıp"Alemde kimse böyle bir hale düşdü mü ki?Kuruksuz,başsız,karınsız aslanı kim gördü?ALLAH böyle bir aslan yaratmamıştır"dedi.Kardeş,iğne yarasına sabreki gavur nefsin iğnesinden kurtulasın.Gönlü ışık yakmayı şulelenmeyi öğrenmiş olan kişiyi güneş bile yakamaz.Bir cüzü,külle ulaşırsa o cüzzün yanında diken bile,gül gibi baştanbaşa letafet kesilir,Allahı ululamak,yüceltmek,nasıl olur?Kendini varlığını horlamak,toprak mesabesinde tutmakla.Allahı tevhit etmeyi öğrenmek nedir?Kendini tek Allah önünde yakıp yok etmek.Gündüz gibi sulelenip parlamayı diliyorsan geceye benzeyen varlığını yak!Bütün bozuk düzen işler,bütün bu perişanlıklar,ikilikten meydana çıkıyor diyor Mevlana hazreleri sevgili canlar Kazvinlinin hikayesini'de sizlerle paylaşmak ve sizlerle beraber olmak beni inanılmaz mutlu etmiştir.Hepinize en içten saygılarımı gönderiyorum.asşkı muhabbetle saygılar ve sevgiler sunuyorum.yorumlarınızı ve önerilerinizi bekliyorum saygılarımla ADİL ZÜLFİKAR YÜCE
7 Temmuz 2013 Pazar
H.z mevlana ve Pirin Sıfatları
sevgili ve çok değerli gönül dostlarım.Yine bu satırlar'da buluştuk ve gönül gönüle geldik.Öncelikle bizleri yaratan.RABBİME HAMD VE ŞÜKÜRLER olsun.MUHAMMED MUSTFA(s.a.a)ma salat ve selamlarımı gönderiyor.sizlere aşkı muhabbetlermi ve sevgilerimi sunuyorum.Bu günde siz değerli dostlarım'la gönüller sultanı mevlana dan pirin sıfatları nedir.Pir kime derler pir nasıl olmalıdır.Biz aleviler için ne kadar önemli,ve değerli olduğunu hepimiz biliyoruz.Sevgili mevlana(a.s)sözlerine başlarken gönül dostu Hüsameddin'e sesleniyor.EY Hüsameddin!Bir iki kağıt fazla alda pirin sıfatlarını anlatayım.Gerçi vücudun nazik ve çok zayıf,fakat sensiz cihanın işi yoluna girmiyor.Pir,yaz mevsimidir;Halk güz ayı...Halk geceye benzer,Pir ise aya...Genç ve terü taze talihe Pir adını taktım..Fakat o halk tarafından Pir olmuştur,günlerin geçmesiyle değil.O öyle bir Pirdirki iptidası yoktur,ezelidir.Kendine gel!Hiç görmediğin o yola yanlız gitme,sakın yol göslericiden baş çevirme!Ey nobran!Pirin gölgesi olmazsa guyabani sesi,seni sersemleştirir,yolunu şaşırtır.Yolcuların yollarını şaşırdıklarını,kötü ruhlu şeytan'ın onlara neler yaptığını Kur'an'dan işit!Onları ana yoldan yüzbinlerce yıl uzak olan yola götürdü,felakaete uğrattı,çırılçıplak bıraktı.Onların kemiklerine ,onlardan kalan eserlere bak da ibret al;eşeğini onların yoluna sürme,Eşeğin başını çek,onu yola sok,doğru yolu bilen vegörenlerin yoluna sür.eşek yol düşmanıdır,yeşillik görüncesarhoş olur.Onun yüzünden nice ona kul olanlar telef olup gitmişlerdir.Eğer yol bilmezsen eşeğin diline aykırı haraket et;doğru yol,o aykırı yoldur.Heva hevesle,nefsin isteği ile az dost ol.Çünki seni Allah yolunda çıkaran,heva hevestir.Peygamber(s.a.a)ın H.z ali'ye allah ondan razı olsun"Herkes bir çeşit ibadetle Allaha yaklaşmayı diler,sen akıllı ve Allaha ulaşmış kulla sohbet yüzünden yaklaşmaya çalış ki o kulların en ileri gideni olasın"diye nasihat etmiştir.Peygamber Ali'ye dediki"Ey Ali!Allah aslanısın,kuvvetlisin,korkmazsın,yüreklisin.Fakat aslanlığına dayanama;Güvenme.Ümit ağacının gölgesine sığın!Hiç kimsenin rivayetlerle,masallarla yoldan ayıramayacağı akıllı
kişinin gölgesine gir.Yeryüzünde onun gölgesi Kafdağı gibidir.ruhuda simurg gibi çok yükseklerde uçmakta,yücelerde dolaşmakta.Kıyamete kadar onu övsem ,söylesem tükenmez.Gönüller sultanı burada ilave ediyor.Doğrusunu Allah daha iyi bilir.Ya Ali!sen,Allah yolundakini bütün ibadetler içinde Allaha ulaşmış kişinin gölgesine sığınmayı seç.Herkes bir çeşit ibadete sarıldı,kendisi için türlü kurtulma çaresine yapışatı.Bu suretle yolda ilerlemiş olanların hepsini geçer,hepsinden ileri olursun.Bir Pir ele geçirdinmi hemen ona teslim ol;Musa gibi Hızırın hükmüne girip yürü.Ey münafıklık nedir,bilmeyen!Hızır'ın yaptığı işlere sabretki Hızır"haydi git,ayrılık geldi"Demesin Gemiyi kırarsa ses çıkarma;çocugu öldürürse saçını başını yolma.(Devam ediyor sultanım)Pirin eli kısa değildir,gaiptekiler'de erişir.Onun eli,Allah kabzasından başka bir şey değildirki.gaipte bulunanlara böyle bir hilati verirlerse huzurda bulunanlar şüphesiz gaiptekiler'den daha iyidir.Piri seçip ona teslim oldunmu,nazik ve tehamülsüz olma;balçık gibi gevşek ve dağınık bir halde bulunma.Her zaman ,her meşakkate kızar,kinlenirsen cilalanmadan nasıl ayna olacaksın?sevili vede çok değerli kelimelerle ifade etmekte zorlandığım değerli canlar bu güzel dizelerde MEVLANA SULTANIN PİR anlayışından örnekler sunduk.Ben bir defa değil bir kaç kez okumanızı tavsiye ediyorum okudukça daha'da anlam kazanıyor.son cümlede geçen nazik ve tahamülsüz olma diyorya onunla ilgili müthiş bir hikaya var onu daha sonra aktaracağım.kazvinlin'in hikayasini sevgili ve değerli canlar kazvinli'nin Hikaysinde buluşmak dileği ile hepinize gönül dolusu sevgilerimi göderiyor aşkı muhabbetle diyorum hoşça kalın gününüz gönlünüzdeki güzelliklerle dolu olsun ADİL ZÜLFİKAR YÜCE

4 Temmuz 2013 Perşembe
KASİDE NA'TI ALİ
Sevgili ve çok değerli sevgili can dostlarım bu gün sizlerle H.z mevlana'nın kasidesini ve valayetin şahı şah Aliyyel mürtaza'yı gönül derunun'dan aşk'la anlatşını paylaşacağım eminimki beğeniceksiniz sözlerime başlamadan önce aşkı muhabbetlerimi ve sevgilerim gönderir saygılarımı sunarım.
KASİDE NA'TI ALİ
Herkese acıyan merhametli TANRI'NIN İsmiyle başlıyorum.O Açıklayıcı imam,o Tanrı velisi,sefa ehlinin vücut güneşidir.Yerde,gökte,mekanda,zamanda Hakla duran o imamın zatı,iç ve dış temizliğiyle vasıflanmak vaciptir.çünkü küfürden ikiyüzlülükten kurtulmuştur,temizdir.Onun konağı birlik alemidir.Dünyevi ve beşeri sıfatlardan dışarıdır.O insanın hakikati ve canı gibiydi.Her şey fanidir,fakat can yaşar, ölmez.Onun hareketi kendinden diri olan ezeli varlıktandır.beka çevresinde döner dolaşır.Yarattıkları yaratanın zatı gibi bakidir.Hakkın yüksek sıfatları Ali'nin vasfıdır.Hakkın sıfatları zaten ayrı değildir. O,Tanrı'nın zatına yapışmış o olmuştur.Hani duyduğun la utun o gizli hazinesi yokmu?işte o odur,Çünki o haktan,hakla görünmüştür.O hazinenin nakdi,tükenmez ilimdi işte o ilimden maksut yüce Ali'dir.Hakkın hikmetini ondan başka kimse bilemez.zira o hakimdir.O her şeyin bilginidir.İptidasız evvel o idi.Sonsuz ahir'de o olur.peygamberlere yardım eden o idi,velilerin gören gözü'de hakikaten odur.Yüzünün nurlu parıltısı,kendi ziyasın'dan bir güneş yarattı.
O Hak iledir:Hak ondan görünür.Hakka ki o Hakla ebedidir.Ademin toprağı onun nurundan idi. O Sebeple meleklerin tacı oldu.Allahın isimleri ondan belirdi.O temiz ve yüce imamın ilmi sayesinde,Adem her şeyi anladı.O Tek olan yaratanın nuru olduğu içindirki ,meleküt onun huzurunda secde ettiler.Evet,muhakkakki,Adem o imamın nuruylabütün ilahi isimleri
bidi.Şit,kendinde Ali'nin nurunu gördü ve yüksek alemi öğrendi.
Nuh,kendini yüksek menzile ulaştırıncaya kadar,istediğini hep ondan buldu.Gene ondandırki kurtuluşa eren Nuh nehirde gayret tufanını bulduda beladan kurtulmuş oldu.Halil peygamber,dostlukla onu andıda,ateş ona al lale oldu.Nemrut'un ateşi,o Allah dostuna hep gül nergis lale oldu.Gene o idiki,keyfiyle kendi koyununu,İsmail'e Kurban etti.Yusuf kuyuda onu andıda,o saltanat mülkünü süsleyen tahtı buldu.Yakup,onun önünde inledide,Yusufun kokusunu alıp gözleri açıldı.
imren'in oğlu Musa onun nurunu gördü'de uzun geceler hayran kaldı.Kırk gece kendinden geçti:kavuşma ve görüşme zevkine daldı.Sonra dediki;Yarabbi!Bana bu lutfundanbir alamet ver .Hak ona işte sana Yedi beyzanurlu el verdim dedi.Gene Ali'nin sevgisidirki,Meryeme arkadaş oldu'da İsa vücuda geldi.O şeriatta ilim şehrinin kapısıdır.Hakikatte ise iki cihanın beyidir.İki cihanın sultanı Muhammed Hakk'a yakınlık derecesinde,Allaha kavuşmaın harem yerinde onun sırrrını gördü.Ali'nin nutkunu Ali'den dinledi.Ali ile birleşen o yerde,Aliden başka kimse bulunmaz.
Allah yolunda gidenler isteyicidir;Ali istenilendir.Söyleyenler söyler susarlar.O susmaz söyler.Ebedi ilim onun göğsünde parlayıp göründü.Vahiy olunanların sırlarını,o hakikat olarak bildi ve bildirdi.Ümmetlere Haykırdı"ALLAH YOLUNDA ALİ SİZİN KILAVUZUNUZDUR" Allaha içi doğru olanlar,yüzlerini oana çevirmişlerdir,o şah'tır.Doğru yolu gösterendir,efendidir.
Bütün peygamberlerin sırrında idi.cenabı Mustafa derki"BENİMLE AÇIKÇA BERABER BULUNDU"
Dinde,evvel ahir o idi.Allah ile içli dışlı o idi.İşte bunları söyledimki.Bu yüksek mananın nüktesini öğrenesinde yüksek velayate eresin.Sence apaçık bilinsinki,hakkıyla yüce olan odur.Ey efendi!Benimle boşuna kavga etme,bu böyledir hakikat budurki biz hepimiz zerreyiz,güneş odur.Biz hepimiz damlayız ,deniz odur.Çünkü Tanrı Kuranda kendini Ali diye vasfediyor.Ey gönüller sultanı Mevlana Celaleddin aşkla sevgiyle can ve başla sevgilerimi gönderiyorum.Bu anlatışın üzerine başka kelimeler yazmak.Bize yakışmaz askı muhabbetlerim gönderiyorum ayıracağınız zaman teşekkürü bir borç biliyorum sevgilerimle ADİL ZÜLFİKAR YÜCE
1 Temmuz 2013 Pazartesi
H.z ALİ'NİN DUASI
Sevgili ve'de çok degerli,canlar öncelikle selamlarımı iletir.Aşkı muhabbetle saygılarımı sunarım.Bu satırlar'da da olsa buluşmamızı sağlayan yüce ALLAHA hamd ve şükürler olsun.O'nun son nebisi ve on sekiz bin aleme rahmet olarak gönderilen.Muhammet mustafa(s.a.a)me salat ve selamların en güzelini gönderiyorum.Yüce YARADAN bizleri senin soyun'dan ve yolun'dan,ayırmasın.sevgili kardeşlerim ve can dostlarım.ne yazayım hangi konuyu paylaşayım,diye çok düşündüm yazacak ve paylaşacak o kadar çok konu var'ki ben bu konuları sonraya bırakmayı,ve bu gün sizlerle bu güzel ve çok etkileyici duayı H.z Ali (a.s)ın muhteşem duasını paylaşmayı uygun buldum.Okuduktan sonra,gerçekten bana hak vericeksiniz bundan eminim.ilmin kapısı fesahat ve belagat sahibinden.Muteşem bir yalvarış ve inanışa hep beraber şimdi tanık(şahit)olacagız.
EY İHSANI BOL ALLAHIM! SANA HAMDEDERİM,EY YEGANE MABUT SENİN,ÖNÜN'DE EĞİLİRİM.YÜCESİN,KULLARIN'DAN DİLEDİĞİNE SONSUZ NİMETLER VERİRSİN,DİLEDİĞİNİ HÜSRAN'LA DÜÇAR EDERSİN.EY YARADANIM SANA SIĞINIRIM VARLIK VE DARLIK ZAMANIN'DA.SANA MÜRECAT EDERİM HER AN SANA YALVARIRIM.GERÇİ BENİM GÜNAHLARIM ÇOK FAKAT,SENİN AFFIN ONDAN DAHA BÜYÜKTÜR.ÜMİTSİZLİĞE SEBEP YOK EĞER SENDE BENİ KAPIN'DAN KOVARSAN KİME SIĞINIRIM,KİMDEN MEDET BEKLERİM BANA BAŞKA KİM ŞEFAATÇİ OLUR.
YARAP HALİMİ GÖRÜYORSUN YOKSULLUĞUMU BİLİYORSUN,GİZLİ NİYAZIMI DUYUYORSUN.BENİ SENDEN ÜMİT KESENLERE KATMA KUSURUMA BAKMA,DAHA FAZLA BEKLET'ME,ÜMİTSİZLİĞE ATMA.RAHMETİNE OLAN GÜVENİM TAMDIR GÖNLÜMDEKİ AŞK ATEŞİNİ YANDIR,BENİ MUHABBETİNE KANDIR,SEVGİNİ EKSİK ETME.SENİN AZAMETİN ÖNÜN'DE BOYUN EĞDİM,DİZE GELDİM,SECDEYE KAPANDIM.BENİ GÜFRANINA BOĞ AZABIN'DAN ESİRGE ALLAHIM.
DÜNYA'DAN SIYRILIP HUZURUNA GELİRKEN,BENİ KELİME-İ TEVHİT'DEN AYIRMA.SENİN NARIN'DA HOŞ NURUN'DAHOŞTUR.SENİN RAHMETİN'DEN ÜMİT KESMEK NE BOŞTUR.MAL VE OĞULLAR'IN FAYDA VERMEDİĞİ O KORKUNÇ GÜNDE,SENİN AFFINA NAİL OLMAK İSTERİM.BANA AFFIN YETER,LUTFUNU GÖSTER SEN,BANA LUTFUNU GÖSLERİRSEN HİÇ BİR VAKİT YOLU'MU ŞAŞIRMAM.SEN BANA YOL GÖSLERMEZSEN DELALETTE KALIRIM,EĞER SENİN AFFIN İYİLERE İSE YA KÖTÜLERİN BAĞIŞLAYICISI KİM OLACAK? HERKESİN İLAHI SENSİN, BEN ÜMMETİN EN MÜTTAKİSİ OLAMADIMSA ŞERİRİ'DE SAYILMAM
SENİN AFFINA SARILIYORUM.İTİRAF EDERİM GÜNAHLARIM BÜYÜK ,FAKAT SENİN AFFIN O'DAN DAHA BÜYÜKTÜR.SENİN LUTFUNU HATIRLAYINCA KALBİME TESELLİ DOLUYOR.GÜNAHLARIMI DÜŞÜNDÜKÇE GÖZLERİMDEN YAŞLAR DÖKÜLÜYOR,SEN ŞANINA LAYIK OLANI YAP ,BENİ AFFET BENİM SENİN FAZLU LUTFUN'DAN BAŞKA BİR YERE BAŞ VURMAYACAQK BİR,TIYNETTE YARATTIN NE UMARSAM SENDEN UMARIM,EN BÜYÜK ENDİŞEM ŞUDUR.BENİ SEN'DE KAPINDAN KOVARSAN,ELİ BOŞ ÇEVİRİR'SEN HALİM NİCE OLUR? ALLAHIM GÖRÜYORSUN.GAFİLLER UYKUDA BEN İSE GECE'NİN ZİFİRİ KARANLIĞIN'DA EL AÇIP SANA NİYAZ EDİYORUM.DUALARIM SANA YÜKSELSİN NİYAZLARIM MAKBUL OLSUN.HERKES NE BEKLERSE ANCAK,SENİN LUTFUNDAN BEKLER HER BİRİ CENNETE GİRMEK İSTER.SEN BANA CENNET'TE DİDARINI GÖSLER BU BANA YETER.
EY İNSANLARA DOĞRU YOLU GÖSLERMEK İÇİN PEYGAMBERLER GÖNDEREN ALLAHIM,RESULU HAŞİMİ HÜTMETİNESENİ TESBİH EDEN TAKTİS EDEN,HAYIRLI ÜMMET AŞKINA BİZİ İMANDAN KUR-AN'DAM İSLAMDAN AYIRMA.MÜSLÜMAN OLARAK HAŞRET,RESULUN'DAN ŞEFAAT UMARIM BENİ ON'DAN MAHRUM ETME,SENDEN AFLU MAĞRİFET DİLERİM,BENİ BOŞ ÇEVİR'ME ALLAHIM.sevgili canlar yazacak bir kelime bulamadım selamlardan sevgilerden başka kelimeler boğazımda düğümlendi ayıracağınız zamana teşekkür ediyorum.

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)